Sibel ÖZTÜRK “Ruhun Kara Kutusu”

İcadından günümüze telefonun hayatımızın ana parçalarından biri haline gelmesi yadsınamaz bir gerçek. Yerinde sabit duran telefonlar hareketlenip cebimize girmesi ve de internetle buluşmasının ardından hız kazanarak bizimle beraber yaşayan birer canlıya dönüştü. İletişim kurmak, bilgiye erişmek gibi temel fonksiyonlarının ötesinde birçokları için bir uzva, bir dünyaya, bir ruha ve de kimileri için sihirli bir kara kutuya evrildi.Geçen zamanla beraber telefonlar, kıskanç bir partneri de andırmaya başladı. Sevdiklerimizle geçireceğimiz vakti inceden inceye çaldı, bizim iznimizle tabi ki.Bir zamanların modası mektup yazma ve telefon kulübesi aramalarını yorumlayıp kendi bünyesine kattı. Aslında değişen bizim yaklaşımımızda. İnsanın iletişim ihtiyacı mevcudiyetinin ilk anından beri var olurken, telefona olan bağımız ve bağlılığımız bu yüzyılın bir sorunu olarak değerlendirildi. Sorumlu ve suçlu aramakla, hayatı kolaylaştıran bu sihirli kara kutuyu iyi yönlendirmek arasında incecik bir çizgi var.
Tıpkı akıp giden saniyeleri doya doya yaşamakla, her ana lanet okuyup bir an önce bitmesini dilemek arasındaki ince çizgi gibi. Telefonun hayatımıza kattığı noktalardan biri de bu aslında. O sihirli kara kutunun, sihrinde miyiz, yoksa karasında kayıp mı oluyoruz?Uzakları yakın mı ediyoruz, yakınları uzak mı?
Her şey ve tüm sihirli kara kutular insanın emrinde. Kapıyı açtığınızda sihri mi davet ediyorsunuz yoksa en kesif kara kutularda kaybolmak tehlikesini mi?
Misafirinizle keyifli vakitler dileriz, iyi seyirler.