KARANLIKTAN AYDINLIĞA
1998 yılında evimde kendi kendime film banyosu ve baskı yapma hevesi ile başladığım serüven, bugün geriye dönüp baktığımda fotoğrafçılığın yaşadığı dönüşüme de bizzat tanıklık eden tarih kesiti gibi geliyor bana. Photoshop Programı ile de ilk kez 1998 yılında tanışmama ve kısıtlı olarak kullanmama rağmen ağırlıklı kullanmaya başlamam dijital fotoğraf makinesi sahibi olmam ile olmuştu. 2003 yılında aldığım Kodak marka ilk dijital fotoğraf makinesinin ardından 2005 yılında Canon 350D serisi ile devam ettiğim serüvende, hem Canon A1 ile analog çekimlere devam edip siyah beyaz fotoğraflarda karanlık odada baskı yapmayı sürdürürken hem de Canon 350D ile yaptığım çekimlerin editlerini de Photoshop ile “aydınlık odada” yapmaya devam ediyordum. O yıllarda karanlık odada yaptığım müdahaleler film ve kart banyolarının içeriğinde yer alan bileşiklerin oranlarını düzenleyerek konsrast ve ton dengesini değiştirmekten ibaretti.
Benim bu kısa serüvenimden sonra şimdi fotoğrafçılığın 2022 yılına kadar olan 196 yıllık mazisindeki “Karanlıktan Aydınlığa” dönüşüm serüvenine bir göz atalım;
İlk sabit görüntüyü 1826 yılında Joseph Nicephore Niepce elde etmiş olsa da bilimsel anlamda film banyosu 1839 yılında William Henry Fox Talbot’la başlamıştır. 1835 yılında İngiliz Henry Fox Talbot görüntüleri potasyum iyodür ve sodyum klorürle sabitleştirerek modern fotoğrafçılığın temellerini attı.
Analog fotoğrafçılıkta çekim yaptığınız filmi makineye taktıktan sonra o film bitip de karta basılana kadar nasıl bir fotoğraf çektiğiniz hakkında fikriniz olmuyordu. Hatalı pozlanmış ve belli bölgesi tamamen yanmış ya da çekim anında gözü kapalı kalmış bir portre ile karşılaşmanız sürpriz değildi. Çekim bittikten sonra tek müdahale şansınız film yıkama solüsyonunda grenlerin boyutuna etki etmek ya da kart baskısı ve banyosu sırasında kısıtlı müdahaleler yapmaktan ibaretti. Makineden çıkan filmin banyo edilmesinden sonra oluşan negatif görüntü Agrandisör denilen ve bir tür ters fotoğraf makinesi olan sistem ile karta pozitif olarak basılıyordu.
Durst M605 Renkli Agrandisör |
Opemus Meopta Siyah Beyaz Agrandisör |
Analog fotoğrafçılıkta siyah bir arka plan kullanarak aynı film karesine yeniden çekip yapmak şeklindeki çift pozlama ile başlayıp, çekim sonrasında filmleri elle keserek başka film karesine ekleme, baskı aşamasında fotoğrafın belli bölümlerine kapatma uygulayarak farklı sürelerde pozlandırma, developer banyosundaki metol ve hidrokinon başta olmak üzere redüktör ve indüktör bileşiklerin miktar, oran veya içeriklerini değiştirmek suretiyle fotoğrafın ton ve kontrastını değiştirme gibi belli başlı işlemler yapılıyordu.
Belirttiğim tüm bu işlemler karanlık odaya sahip olmayan ve burada yeterli ekipmanı bulunmayan bir amatör fotoğraf tutkunu tarafından yapılabilecek işlemler değildi. Bu imkânı olan profesyonellerin de ciddi bir bilgi ve beceri sahibi olmaları lazımdı ve bu işlemleri yapabilmek için uzun süreler boyunca vakit harcamaları gerekiyordu.
İşte ne olduysa her şey Kodak Firmasında mühendis olarak çalışan Steven Sasson ve ekibinin 1975 yılında 100 x 100 piksel ölçeğinde 0,01 Megapiksel çözünürlüğe sahip ilk dijital kamerayı üretmesi ile başladı. Kodak’ın 1991 yılında bir filmli makine olan Nikon F3 gövdesine 1,3 MP çözünürlüğünde bir sensör takarak Kodak DCS-100 adıyla ilk DSLR’yi geliştirmesinin ardından dijital fotoğraf dünyasının kapıları insanlığa açıldı.
1975 yılında üretilen ilk dijital kamera |
1991’de üretilen Kodak DCS-100 |
1999 yılında Nikon, D1 modeli ile profeyonellere hitap eden ilk DSLR’sini satışa sundu. 2003 yılında 1000 Dolar altında bir fiyatla piyasaya giriş yapan Canon 300D serisi, dijital fotoğrafçılığı amatör segmente çekti ve herkes bir DSLR sahibi olabilir hale geldi.
1999 yılında ilk kameralı cep telefonu (Kyocera VP-210) üretildikten sonra hızla kameralı telefonlar hayatımıza girdi ve herkes cebinde bir fotoğraf makinesi taşır hale geldi. İşte bu aşamada kameradan bilgisayara alınan ya da cep telefonunda görüntülenen fotoğraflar, artık karta basılan fiziksel bir nesne olmaktan çıkıp, ekrandan izlenen bir dijital görsel olarak şekil değiştirdi. İnternetin yaygınlaşması, sosyal medyanın gelişmesi ile ise hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan fotoğraflar artık cep telefonları tarafından da üretilebilen kolay ve hızlı bir etkileşim aracı haline dönüştü.
Bu kadar kolay üretilebilen fotoğraf için üretim sonrası düzenlemeler ise ayrı bir teknik boyut ve sanat dalı olarak karşımıza geldi. En basitinden bir fotoğrafın en boy oranında kırpma yapmak, ışığını açıp kısmak için bile yardımcı programları kullanmamız gerekiyor ve işte bu noktada fotoğrafın aydınlık odası olan Photoshop devreye giriyor. İlk kez 1987 yılında Michigan Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Thomas Knoll ve kardeşi John Knoll tarafından yazımına başlanan Photoshop, 1988 yılında Adobe firmasının programın haklarını satın alması ile hızla gelişmeye başladı. 1990 yılına gelindiğinde programın 1.0 sürümü ImagePro adıyla ilk olarak Mac bilgisayarlar için satışa sunuldu ve daha sonra halen kullanılan Photoshop ismini aldı. Yazılım 1992 yılına kadar sadece Mac sürümü ile piyasada yer almasına rağmen bu yıldan itibaren hem Mac hem de PC (Windows) sürümü satışa sunuldu. 1994 yılında yayınlanan Phoroshop 3,0 sürümünde katmanların eklenmesi ile dijital fotoğrafçılıkta yeni bir dünyanın kapısı açıldı. Çoklu katman yönetimi ile fotoğraflarda ışık, renk ve kontrast düzenlemelerinin dışında birden fazla fotoğrafın birbiri üzerinde yönetilebilir hale gelmesi ile orijinal fotoğraftan tamamen farklı bir içeriğe sahip yeni fotoğraflar üretebilmesi imkanı doğdu.
Günümüzde bir sektör standardı haline gelmiş olan Adobe Photoshop yazılımının eşsiz kabiliyetleri ile fotoğraf tutkunlarının hayal güçleri ve becerileri birleşince gerçeğin ötesine uzanan kapılar aralanıyor ve nefis görsel şölenler başlıyor. Karanlık odada başlayıp aydınlık odada devam eden bu süreç gelecekte ne gibi bir dönüşüm yaşayacak bilinmez ama fotoğraf insan hayatının değişmezleri arasında kalacak gibi duruyor.
Kemal BEĞENDİK/ 13.06.2022