Issız Adam – Film Yorumlaması
2008 yapımı bir Çağan Irmak filmi olan “Issız Adam” sinematik açıdan çok zengin bir film olmasa da ele aldığı konu açısından fazlasıyla akılda kalmış ve sonrasında “ıssız adamlık” kavramını günlük hayat diline geçirmiş olmasıyla önem kazanmış bir film. Bu bağlamda filmdeki ıssız adam Alper karakterinin neyi neden yapıyor olabileceği üzerinden genel olarak ıssız adamlığın ne olduğu konusunda fikir yürütelim.
Alper’in geçmişi hakkında pek bir şey bilmiyoruz. Bildiklerimiz özetle şu şekilde: Alper’in çocukluğu Mersin’deki evde geçmiş. Çocukluğunda da plaklara ve yemek yapmaya meraklıymış. Şefliğe ilgisi mutfakta ders çalıştığı zamanlarda annesinin keyifle yemek yapmasını izlerken ortaya çıkmış. Bir abisi var, abisi evli ve bir oğlu var. Babasının nasıl biri olduğunu bilmiyoruz ama Alper İstanbul’da bir restoran açabilmek için babasından arsa satmasını istemiş. Babası arsayı satıp parayı ona vermiş ve ölümünden önce restoranda yemek yerken etrafa bakıp “arsayı sattığıma değmiş” demiş. Annesi ise filmde gördüğümüz kadarıyla yumuşak kalpli, biraz saf ve “aman zahmet vermeyeyim” çabasında bir kadın. Fedakarlığını ön planda tutuyor ama bazen bunu o kadar ileriye götürüyor ki etrafındakilere vicdanen rahatsızlık veriyor. Örneğin restoranda yemek yedikleri sahnede garsonların elinden tabakları alıp yerleştirmek gibi veya Alper’in evinde Alper onun için yatağı hazırlarken salondaki koltuğa ‘kıvrılıp yatmak’ istemek gibi, fedakarlığı karşısındakini mahcup edecek noktalara taşıyabilen biri. Alper’in geçmişi ve ailesi hakkında filmdeki veriler bu kadar, şimdi filmin olay örgüsüne bir göz atalım.
Filmin açılış sahnesinde Alper gecelik ilişki yaşamak için bir çiftle görüşüyor ve bu konuşmada önemli bir ayrıntı var o da Alper’in “ben altta olmam” prensibi. Bunun dışında Alper’in cinsel yaşantısında yaşça büyük kadınları tercih ettiğini de görüyoruz. Sadece Ada ile tanıştığı günden hemen sonra her zaman görüştüğü hayat kadınından kendisine genç bir kadın ayarlamasını istiyor, onun dışındaki partnerleri kendisinden beklentisi belli olan, dominant, umursamaz kadınlar. İlk sahnedeki olay üzerinden Alper’in başka bir adamla birlikte olan kadın ile o adamın gözü önünde beraber olma fantezisini, yani ortada başka bir erkek varken tercih edilen erkek olma arzusunu görüyoruz. Sonra hayat kadınıyla olan sahnesinde de kadına “ben senin neyinim” diye sorarak “kocamsın, paşamsın” laflarını duymaktan tahrik olmasını görüyoruz. Bu her iki durum da aslında benzer bir senaryo çünkü hayat kadını bir sürü başka adamla beraber olan kişiyken onu asıl tatmin eden ve “kocası” olan kişi Alper oluyor Alper’in fantezisinde. Bu iki durumun da ortak noktası ödipal bir rekabete işaret ediyor olmaları; bir kadın için başka adamlarla rekabete girip kazanan taraf olma ve “altta olmama” arzusu. Alper’i bu kadınlarla her beraber oluşundan sonra çarşafları değiştirirken görüyoruz. Bu sahneler de onun bu rekabetten gelen bastırılmış suçluluğunun, içsel bir temizlenme isteğinin yansıması.
Ada ise Alper’in beraber olduğu bu kadınlardan daha farklı özelliklere sahip. Kitap arama sahnesindeki gibi entelektüel bir arayışla karşısına çıkan, ilk bakışta cinsellik uyandırmayan ve en önemlisi Alper’e arkasını dönüp gidebilen bir kadın. Bu durumda Alper’e parayla satın alınmış bir “evet en iyi sensin” lafından daha cezbedici bir rekabet ve uğraş alanı doğmuş oluyor. Ayrıca Ada’nın bazı annesel özellikleri var. Örneğin çocuklara kıyafet diktiği ve hayallerini gerçekleştirmeyi hedeflediği bir işi olması; fedakar, şefkatli ve öğretici yanları gibi. Ada’nın Alper’e sevişmeyi öğrettiği, elimin çizgilerini yüzünde hisset vs. dediği sahne ile birlikte bu anaç yanı ve cinsel çekim bir arada harmanlanmış oluyor ve Alper hayatında ilk defa “anne kadın” ve “metres kadın” ayrımı yapmadan hem minnet ve hayranlığı hem de cinselliği tek bir kadında birleştirebilmiş oluyor. Tam da bu sebeple artık altta olmak onun için sorun haline gelmemeye başlıyor. Suçluluk ortadan bir süreliğine kalkıyor ve çarşafları değiştirme gereği duymuyor.
Annesi İstanbul’a geldiğinde Alper’in anneye hem “zor be anne” deyişlerindeki sevgi ve şefkat isteğini, hem de yemek masasındaki bağırmasından ona olan öfkesini görüyoruz. Alper aslında anneden ve annenin arzusundan tam olarak ayrışamamış, hatta annesiyle çocukluğunda mutfakta kurduğu o sıcak bütünlükten kopmamak için şef olmuş biri. Zaten bu sebeple anne ortalarda olunca duygularını kontrol etmekte zorlanıyor ve regrese oluyor, yani çocuklaşıyor. Örneğin Ada’nın kapısına çiçekle ve sarhoş gittiği sahnedeki ağız hareketleri, konuşma tarzı, Ada’ya sarılışı bu regresyonun yani çocuklaştığının işaretleri. Buna ek olarak bu süreçte Ada da anneleşiyor, Alper’in annesiyle bütünleşiyor adeta. Ada ve Alper’in annesi beraber sohbet ediyorlar, geziyorlar, kahve içiyorlar, düğüne gidiyorlar ve hatta düğünde saçlarının topuzu bile aynı. Ada’nın aynı Alper’in annesi gibi Alper’i mahcup edecek fedakarlıklar yapmaya başladığı bu noktadan sonra Alper’in bir kadında zar zor birleştirdiği anne kadın ve metres kadın ayrılığı yeniden ortaya çıkıyor, çünkü ada artık anne kadın tarafa daha yakın hale geliyor. Alper’in annesi evine dönerken Alper’in anneliğini Ada’ya devrediyor ve bu fedakarlıkların “altında kalan/ezilen”, Alper’in cinsel arzuları da artık Ada’dan çekilip yine çocuk konumunda değil de yetişkin bir erkek konumunda olabileceği bir metres kadın arayışına giriyor.
Bunun üzerine Alper malum “Ada ben ayrılmak istiyorum” sahnesi ile bu ilişkiyi sonlandırarak hayatına dönüyor. Aslında Ada burada anne temsili haline geldiği için bu aslında anneye söylenmiş bir cümle, bir anneden ayrışma talebi diyebiliriz. Bu esnada çalışma arkadaşının oğlu olacağı haberi, sahilde gördüğü Ada’ya benzeyen kız, son sahnede Ada kızının fotoğrafını gösterince duygulanması gibi ayrıntıların kendisine acı vermesi aslında Ada’nın annesel yanına duyduğu özlemden kaynaklı. Yani bir kadın olarak Ada’nın cazibesi veya hissettirdikleri değil de bir anne olarak Ada’nın ilgisi şefkati ve evdeki varlığı Alper’i dağıtan şey oluyor. Evet Alper Ada’yı özlüyor ve ayrıldığı için umduğu gibi rahatlamıyor, çünkü mesele en başından beri Ada ile ilgili değil, kendisiyle ilgiliydi.
Uzm. Psk. Damla Delibay