12 Kızgın Adam – Film Yorumlaması

12 Kızgın Adam – Film Yorumlaması
12 Öfkeli Adam, Sidney Lumet’in yönettiği 1957 ABD yapımı siyah beyaz bir tek mekan filmidir. Reginald Rose’un aynı adlı oyunundan uyarlanan film bir duruşmada bir jüri üyesinin diğer on bir jüri üyesini şüphelinin suçsuz olduğu konusunda, makul şüphe temelinde ikna etme çabaları hakkındadır.
Filmin üstünden geçen yıllara rağmen etkisini koruması ve hala ilgi çekmesinin en önemli sebeplerinden biri izleyeni filmin içine çekmesidir. İzlerken kendinizi orada size ayrılmış bir sandalyede oturup delilleri inceler gibi hisseder, filmin akışıyla birlikte kendi dirençlerinizle ve karar değişikliklerinizle yüzleşirsiniz. Bu öznellik teması çerçevesinde film boyunca karar değiştiren jürilerin kişisel motivasyonlarını inceleyelimBeyazlar içindeki Henry Fonda (8 numaralı jüri) ile oyunu en son değiştiren öfkeli adamı ilk bakışta sanki zıt kutuplarmış gibi görünseler de tam olarak öyle değillerdir. Öfkeli adam (3 numaralı jüri) çocuğun suçsuz olmasının imkansız olduğunu ve kesin olarak suçlu olduğunu savunur. Henry fonda ise çocuğun suçsuz olduğunu savunmaz ama suçsuz olabilme ihtimalini savunur. Yani film boyunca olan şey aslında zıt düşüncelerin çatışmasından ziyade kesinlik ve şüphenin çatışmasıdır.

Oyunu Henry Fonda’dan sonra suçsuz olarak değiştiren kişi 9. jüri üyesi olan yaşlı adam olur. Bunun sebebini de Henry Fonda’nın oynadığı kumara destek olmak, onu dinlemek istemesi olarak söyler. Mahkemede şahitlik yapan yaşlı adamın dikkat çekmek ve birileri tarafından dinlenmek için yalan söylüyor olabileceğini, o adamı en iyi kendisinin anladığını söyleyen de yine bu jüridir. Film boyunca da birileri tarafından yaşı sebebiyle hor görülür veya ciddiye alınmaz. Yani oyunu değiştirmesinin temel sebebi yine kendisinin birileri tarafından dinlenme, karar dengelerini değiştirme ve ciddiye alınma arzusuyla ilgilidir.
Oyunu üçüncü değiştiren kişi 5 numaralı jüridir. Kenar mahallede büyüyen çocuklar üzerine yapılan olumsuz yorumlar ve genellemeler üzerine epeyce bozulur ve kendisinin de kenar mahallede büyüdüğünü belirtir. Onun da oyunu değiştirme sebebi kendi benliğine yapılan bir saldırının ardından gelir.
Dördüncü değiştiren jüri 11 numaralı göçmen jüridir. O da benzer şekilde göçmenlere dair yapılan olumsuz eleştirilerden sonra makul şüpheye düşer ve oyunu değiştirir. Yanındaki adamın göçmenler için “dilimizi bile doğru düzgün konuşamıyorlar” lafını o adamdan daha iyi olan İngilizcesiyle düzeltmesi de güzel bir göndermedir.


Beşinci değiştiren 2 numaralı jüridir. Bu jüri de başından beri pencere kenarı sohbetlerinde diğerleri tarafından çeşitli sebeplerle aşağılanır, ciddiye alınmaz ve sık sık “benimle böyle konuşamazsınız” der. Oyunu suçsuza döndürmesinin sebebinin kendisini aşağılayan insanlarla aynı fikirde olmamak ve fikrine değer verip dinleyen insanlarla bir arada olmak olduğunu düşünüyorum. Bu kırılma noktasının bir sembolü de kendini sevdirmek için pastil ikram ederken, sürekli bağırıp burnunu silen adam ondan pastil istediğinde öfkeli bir şekilde pastilinin kalmadığını söylemesi.
Altıncı değiştiren ise 6 numaralı jüri ve filmin başında suçlu oyu vermesinin en önemli sebebinin çocuğun “seni öldüreceğim” diye bağırmasıyla ilgili olduğunu belirtiyor. Kendisi için en önemli karar mekanizmasının cinayetin motivasyonunu kavramak olduğunu da söylüyor. Filmde de tam 3 numaralı öfkeli adam Henry Fonda’ya “seni öldüreceğim” dediği ve Henry Fonda’nın da “beni gerçekten öldürmeyi kastetmedin herhalde değil mi?” dediği sahneden sonra bu jüri de makul şüpheye düşüyor ve oyunu değiştiriyor. Bu jüri üyesinin kişisel geçmişine dair pek bilgi olmasa da, önceki sahnelerde 9 numaralı yaşlı jüri üyesine sesini yükseltenler jüriye verdiği sert tepkiye ve karar motivasyonunun ses yükseltilen cümle olmasına bakılırsa onun öznel sebebi de bununla ilgili olabilir. Ek olarak oyları 6-6 olacak şekilde eşitleyen jüri olması sebebiyle de daha analitik ve nötr bir makul şüphe sebebi olması güzel bir nüans olmuş. Bu noktadan sonra oylarda bir eşitlik meydana geliyor ve sıkıntılı hava yerini yağmura bırakıyor, ışıklar açılıyor ve vantilatör çalışıyor; yani bir rahatlama ortamı oluşuyor.
Eşitliği bozup yedinci oyu veren ise başından beri bitse de maça gitsek derdinde olan 7 numaralı jüri. Bu jüriye dair bildiğimiz şey düzenli maç takip edip bahis de oynayan birisi olduğu. Yani maçın gidişatını öngörüp kazananın yanında yer almak ve eşit skorlara tahammülsüzlük gibi özellikleri nedeniyle burada eşitliği bozan kişi olduğunu düşünüyorum.
Devamında da 12 ve 1 numaralı jürilerin ilk ve son numara olmaları ve aynı anda karar değiştirmelerinin tesadüf olmadığı kanaatindeyim. 12 numaralı jüri başından beri vazifesini ciddiye almayan, kağıda karalamalar yapan ve oyun oynayan biri imajı çiziyor. 1 numaralı jüri ise başından beri jüri başkanlığı görevini çok ciddiye alan, adil ve kurallara uygun şekilde jüriyi yönetmeye çalışan, adaleti ve otoritesi sorgulandığında ise tepki gösterip içine kapanan biri. Birbirinin tam tersi kişilermiş gibi görünen ve oylamaya verdikleri önem konusunda da numaraları gibi zıtmışlar izlenimi uyandıran bu iki kişinin aynı anda ve makul bir şüpheleri olmaksızın karar değiştirmiş olması bana aslında o kadar da farklı konumlarda olmadıklarını düşündürüyor. Kendi kuyruğunu yiyen yılan imgesi gibi, bir düzlem halindeyken zıt kutuplar gibi görünen iki nokta bir daire haline geldiğinde aslında aynı nokta oluyorlar.
10 numaralı çok bağıran ve burnunu silen jüri ise filmin başından beri sürekli ayağa kalkarak ve bağırarak diğerlerine üstünlük kurup kendini dinletmeye çalışan biriydi. İnsanlar kendisini dinlemedikçe daha da yüksek sesle konuşuyordu. En sonda o konuşurken diğerlerinin ona cevap yetiştirmek veya bağırmak yerine susarak sırtını dönmesi tam olarak bu gidişatı kıracak olan şeydi çünkü bu adam ağız dalaşıyla nasıl baş edeceğini bilse de sessizlikle nasıl baş edeceğini bilmiyordu. En sonda 4 numaralı jürinin “seni dinledim, şimdi sus ve bir daha konuşma” dediği yerde ipler koptu ve oyunu değiştirdi.
4 numaralı jüri ise soğukkanlı, terlemeyen ve her tarafa olabildiğince objektif bir duruşu olan biriydi. Ben sinemada izlediğim filmi unutmam çıkışından sonra Henry Fonda tarafından sıkıştırıldığında alnında ilk ter damlasını gördük. Devamında da gözlük izleri meselesinde nasıl olur da hem kendisi de gözlük kullanıp hem buna dikkat etmemiş olur diye düşündü ve oyunu değiştirdi. Yani bu kişinin de her detayı inceleyen külyutmaz duruşuna gölge vuran şey “gözünün önündekini görememek” oldu ve oyu konusundaki direncini de kendisinde fark ettiği bu eksiklik kırdı. Bu noktadan sonra hiçbir şeyden tamamen emin olamayacağını fark etti.

Son olarak 3 numaralı jürinin durumu daha açıktı. Oğluna olan öfkesini babasını öldürmekle yargılanan gence yansıtmıştı ve o yüzden bu kadar katı bir şekilde cezalandırılmasını istiyordu. En sonda oğlunun fotoğrafıyla göz göze geldiğinde oğlunu “adam etmek” için bu hale getirenin kendisi olduğuyla yüzleştiğinde, çocuğa yönelttiği öfke de ortadan kalktı ve oyunu değiştirdi. Bu karakterle ilgili bir diğer güzel ayrıntı da filmde birkaç yerde sorduğu sorularla kendi kesinliğini çürütmesiydi. “nereden biliyorsun, bu kadar kesin sonuca nasıl varılabilir?” gibi savunmalar yaparken aslında kendi duruşuna ters düşmüş, kesinlik ve şüphenin savaşında şüpheye doğru yönelmiş oldu.

Uzm. Psk. Damla Delibay